EY İNSANOĞLU NEDİR DERDİN ?-6-
Ey Yaratıcının “Ey akıl sahipleri...” diye hitap ettiği mükellef. Kuş uçmaz, kervan geçmez gözünün alabildiği bir çöl sessizliğinde veya Ay ve yıldızların loş ışığında, hiçbir varlığın kımıldamadığı bir gecenin mahmurluğunda;kafanı kaldırıp gökyüzünü süz bakalım. O, hiçbir askı veya dayamağı olmadan muallakta duran gök kubbe. Üzerinde serpiştirilmiş irili ufaklı yıldızlar. Ben de buradayım; dercesine o muazzam ve muhteşem kubbenin bir noktasında sabitmiş gibi gözüken fakat hemen hissettirmeden yer değiştiren koskoca bir ampul(Ay). Gerektiğinde bir yerden bir yere akıp giden bazı yıldız veya kümeleri. Özellikle yeryüzünü aydınlatan, ısıtan, bütün yaratıklara hayat memat saçan tarifi güç, tükenmez enerji kaynağı;(Güneş).
Yaratıcının verdiği zeka ve yetenekleri sayesinde yapıp işlettiği uçak, uydu,füze vb. oluşumlar. O gök kubbede, ancak belirli bir süre kalabildiği halde ;Yaratıcının kendi eseri olan o,esrarengiz varlıklar; (insanoğlunun ancak ufak tefek sırlarını öğrenebildiği) çeşitli gezegenler. Nasıl ve hangi kudret sayesinde devamlı gökyüzünde barınabiliyorlar? Nasıl oluyor da kendi eksenlerinde veya birbirleri etrafında, biri diğerine zarar vermeden yüz hatta bin yıllardır dönebiliyorlar? Yaratıcının “ Biz yedi kat gökleri ve taşıdıkları varlıkları,ve arzı (yeryüzünü) iki günde yarattık; Aralarında ahengi sağlayarak; gece ile gündüzü ve mevsimleri hasıl ettik. “ meallerindeki ayetleri neyi ifade ediyor?
İnsanoğlunun yüzyıllar boyu çalışmaları sonucu meydana gelen astronomi ve astroloji bilimleri ise; o,eşsiz düzenin, harikalar harikası nizamın, ancak oluşum ve hareketlerinin sadece ve çok,çok sınırlı, belirli bir kısmını öğrenebildiğini; ve halen gökyüzüne fırlattığı uydu ve füzelerle öğrenmeye çalıştığını göstermektedir. Bugünün ve yarının bütün ilim, bilim ve teknolojik çalışma ve imkanları da insanoğlunun belirli bir sınırı geçmesine, o, nizamın belirli en ufak yapı ve işleyişini değiştirmesine gücü yetmemiştir; yetmeyecektir. Çünkü Yaradan, yarattıklarına kendi kudreti yanında çok çok sınırlı bir kapasite vermiştir.
Bir an için aksini düşünelim! Tarih boyunca, gelmiş geçmiş, kendi dışındaki mahlukata yeryüzünde şu veya bu şekilde hükmetmişlerin, kendini asırlarca Tanrı ilan etmiş firavunların, yeryüzünün hakimiyim diyen Nemrutların, doğudan batıya yeryüzünü kasıp kavurmuş Cengiz Hanların, insanlığı titretmiş İskenderlerin, şehirleri( Roma’yı ) ateşe veren Nöronların, azametiyle Avrupa’yı titreten Napolyonların, insanlığa kan kusturmuş Leninlerin, Stalinlerin. Günümüzdeki fen ve teknolojik üstünlüğüne güvenerek hasım gördüğü; topluluk ve milletlere ölüm yağdıran zorba ve zalimlerin, insanlık düşmanı hainlerin, kısaca lanetli şeytanın görünen avenelerinin nereye kadar varabildiklerinin, gidebildiklerinin serüvenini tarih aksettirmektedir. Görülmüş, duyulmuş mu gök kubbenin yapılış ve işleyişinde zerre kadar bir değişiklik meydana getirdikleri?
Ne yapmışlar? Gece ile gündüze mi yer değiştirtmişler? Bırak ay ve güneşi; gezegenlerden bir ya da bir kaçını yörüngesinden mi çıkartmışlar? Bırakalım bunları bir tarafa. Halen bir kasırgaya, hortuma, denizdeki med-cezir olayına, bir zelzeleye, depreme, bir tsunamiye, bir yanardağ patlamasına hatta en basit sel felaketine engel olmak şöyle dursun; gelişini, oluşumunu bile haber almaktan acizsin; insanoğlu. Ancak felaketlerin oluşumu esnasında veya sonrasında nispeten korunma şartlarını oluşturabiliyorsun. Bir umman denizi, bir sıradağı ortadan kaldırmak şöyle dursun; yerini bile değiştirmeye gücün ,kuvvetin yetmiyor. Hatta zaman zaman düçar olduğun ruhi ve bedeni hastalıkları bile ortadan kaldırıp; ölümden kurtulamıyorsun. Daha neyine güveniyorsun?
Yaratıcının senin faydalanman için yarattığı canlı cansız varlıkların ( yine onun verdiği akıl ve yetenekler sayesinde) birkaçını bir araya getirerek veya birini parçalara ayırarak; kendine göre meydana getirdiğin; hatta şeytanın aldatmasıyla gururlanarak; sözüm ona yarattım, yarattı dediğin icat veya buluşlarına mı güveniyorsun?
Yaratmanın bir şeyi hiç yoktan halk etmek, var etmek olduğunu; onu da ancak, yer, gök vb. bütün alemleri yaratan bir kudret sahibinin yapabileceğini idrak edemiyorsan; bunca ilim, bilim ve tekniğin verilerinden öğrenememişsen; ne denilebilir? Olsa olsa “vermemiş Mabut, neylesin Mahmut “ ya da şeytanın pençesine veya avenelerinin aldatmacasına düşmüş zavallı bir mazbuttan başka ne olabilirsin?
Neler görüyorsun; gökyüzünde? Alabildiğine masmavi gökyüzünde,
Ne sistemler var; onun özünde? Göz kamaştıran; bir ampul gözünde,
Yaratıcıya inanmak; var mı özünde? Kendini göstermeyen Ay, hüzünde,
Öyleyse daim durmalısın; özünde. Halk edilmesi güç değil; Yaratıcı nezrinde.
Gök kubbede görünüyor; bir aydınlık, Hayat, değil sadece dünyalık?
Derken ortalığı basıyor; karanlık. Zannetme; dünyada var devamlılık,
Sakın kapılma; şeytana bir anlık, Hayatın belki de bir selamlık,
Beslememelisin; karanlığa düşmanlık. Yükün olmamalı; sadece bir helallık.
Çalışıp almalısın; insanlığın duasını, Bunu yapabilen göstermiştir; dehasını,
Almamalısın; zayıfın, mazlumun ahını. Yaratandan başkası biçemez; pahasını,
Yapmalısın; amelin, ibadetin hasını, Öyleyse memnun etmiştir; üstünü, astını,
Kazanmalısın Yaratıcının(ALLAH) rızasını; Elbette sürecektir; hak ettiği sefasını