EY İNSANOĞLU NEDİR DERDİN?-5-
Ey düşünebilen, mümtaz, seçkin yaratık. Bulunduğun alandan çıkıp; serin bir vahaya veya yeşile bürünmüş, cıvıl cıvıl, kuşların ötüştüğü bir ovaya yahut da çeşitli hayvan seslerinin geldiği bir ormana dal. Kavurucu çöl sıcağının yerini bıraktığı serin havalı o vahadaki su ve bitki örtüsü hangi maharetli ustanın eseri. Nereden gelmiş, nasıl meydana gelmiş? O çölün ortasına niçin ve nasıl konmuş? Diğer canlılara karşı ne işlevi vardır? Orada bulunmasa ne olur?
Dağların veya bozkırların ortasındaki ovada gördüğün manzara. Kendiliğinden veya canlılar aracılığı ile hava ve güneşin yardımı ile meydana gelmiş ve canlıların faydalanmasına sunulmuş rengarenk bitki örtüsü. Rüzgar veya böcekler aracılığıyla döllenerek hayatlarını devam ettiren, irili ufaklı, yer yer, yelpaze gibi dalları, yaprakları sallanan; gerektiğinde gölgesine sığındığın meyveli meyvesiz ağaçlar. Hayatlarını devam ettirebilmek için bu bitki topluluğundan şu veya bu şekilde faydalanmaya çalışan, çok çeşitli, sevimli sevimsiz yer canlıları. Birbirlerini yok eden bazı yaratıklar.
Yeryüzünün kamburları sayılan irili ufaklı hatta uçsuz bucaksız dağlarda oluşmuş o esrarengiz orman. Sinesinde barındırdığı insanlara veya birbirlerine candan dost veya amansız, acımasız düşman hayvanlar alemi. Dağlar arasındaki vadilerde yer yer homurdayan yer yer hışıltı yapan veya sessizce gelin gibi süzülüp giden akarsular. Ve bunlardan hayat bulan sayısız yaratıklar.
O uçsuz bucaksız gördüğün mavi suların, kara parçalarıyla kesiştiği, şerit gibi uzanan, girintili çıkıntılı sahiller. O mavi suların yalaya, yalaya ufaladığı kum ve çakıl taşı yığınları. Yine o mavi suların hışırtı veya homurtularla zaman zaman kıyılara çarpan dalgalar. Yine zaman zaman çevrelerinde buldukları cisimlerle beraber gökyüzüne yükselen hortumlar. Önünü kattığını alıp götüren, kovalayan tsunamiler. Sanki bir devin sırtındaymış gibi yükselip alçalan med-cezir olayları. Birbirine karışmadan acılığını tatlılığını veya rengini kaybetmeden yoluna devam eden akıntılar vb.
O mavi suların içinde oradan oraya koşuşan, kaçışan hatta yaşamaları birbirlerini yok etmeye bağlı olan balıklar ve çeşitli mahlukat. Denizlerin diplerini bir bahçeye, bir tabiat harikasına dönüştüren o boy, boy, rengarenk çık çeşitli yapılara sahip sayısız, sınırsız bitki ve hayvan toplulukları. Hem bitki götümüm ve işlevli hem de hayvani tabiatlı ve yaşayışlı irili ufaklı yaratıklar.
“Hepsini sizin istifadeniz için yarattım; yeryüzüne dağılıp rızkınızı arayınız. Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz “ diyen Yaratıcının eseri değil mi? Onun bahşettiği akıl, fikir, zeka, fiziki ve bedeni kuvvetle ve Onun mutlak izniyle yapabildiğin alet, edevat makine ve teçhizatla, canlılar üzerindeki gerçekleştirebildiğin tadilat ve tamiratla böbürleniyor musun? Yani lanetli şeytanın hile ve desiselerine aldanıp, kapılıp; o marifet ve maharetleri, becerileri kendi kendine buldun mu sanıyorsun? Öyleyse önce kendi bedenine bak! Yaratıcının halk ettiği, düzenli, sistemli ve ahenkli işleyen vücut mekanizmanda kalıcı bir değişiklik yapıp (mesela gözlerle kulaklarının, eller ile ayaklarının fiziki yerlerini değiştirerek) hayat sürecini devam ettirebiliyor musun? Bütün yaratıklardan (şeytan ve avenesi de dahil) faydalanarak, yardım ve destek isteyerek gerçekleştirebiliyor musun ?
Ey düşünen aklı selim insan, Fikirlerini kontrol edebiliyorsan,
Aklını kullanmalısın her an, Kendini iyice tutabiliyorsan,
Yaratılışını unuttuğun zaman, İlimden dinden faydalanabiliyorsan,
Hemen pençesine atar şeytan. Elbette şeytana olmazsın figüran.
Kurmuş Yaratıcı şaşırtıcı bir nizam, Bunca olanlardan ibret almazsan,
Şeytan ve avenesidir amansız düşman, Nereden, niçin geldiğini kendine sormazsan,
Yaratılıştaki esrarı hiç çözemiyorsan, Sonunda kurulacak önüne bir mizan,
Gaflette isen, sonun mutlak hüsran. Ağırlaşan günah kefesiyle akıbetine yan.